Stres ve Kısırlık

Stres kısırlık yapmaz ama kısırlık stres yapar!

Kuşkusuz bu yüzyılın en büyük vebası stres. Küçümsenen, bir kaç yatıştırıcı hapla hemen ortadan kalkacağına inanılan, neredeyse her gün gazete, dergi ve televizyon kanallarında çare olacabileği söylenen çoğu palavra sürüyle haber yapılan hastalık. Yanlış okumadınız hastalık dedim. Çünkü stres çok ciddi bir hastalık. Neden bir hastalık olduğunu ve neden çok ciddiye alınmasını gerektiğini sizinle 2 yıldır yaşadıklarımı paylaşarak anlatacağım. Tedavi sürecinde olan veya henüz tedavi olup olmamaya karar vermek üzere olan üyelerimizin çok stresli bir dönemde olduklarını bildiğimden yaşadığım tecrübenin onlara stresin sonuçları konusunda hem ibret hem de yardımcı olabileceğine inanıyorum.

Yıl 2005, Temmuz ayı sonu. Çok fazla enerji gerektiren, çalışma saatleri belli olmayan ve sürekli baskı altında olduğum bir işim vardı. Bu tempo 5 yıldır sürüyordu. Özel hayatım üzerinden Katrina kasırgası geçmiş gibi darma duman. Uzun süreli bir ilişkim feci bir şekilde sonuçlanmıştı. Temmuz ayı sonunda birden uyku düzenim bozuldu. Gece – gündüz uyku bana haramdı. Günde en fazla 3 saat kesintisiz uyuyabiliyorum. Bu durum tam bir ay devam etti. Artık aklımı kaçıracağımı düşünmeye başlamıştım. Sürekli çok gergindim, en ufak sorun karşısında sinirleniyordum. Üstelik duygusal olarak öylesine hassastım ki, bir çocuk gibi her şeye ağlıyordum. 1 haftada 5 kilo verdim. Bazen günde sadece bir öğün, onu da zar zor yiyebiliyordum. Bir beden küçülmüştüm. Üçüncü haftanın sonunda şiddetli baş ve boyun ağrılarım başladı. Kulaklarım sanki basınçlı bir ortamda yaşıyormuşum gibi devamlı tıkanıyordu. Ve nihayet dördüncü haftanın sonunda bir sabah uyandığımda boynum tutulmuştu, kollarımsa tutmuyordu. Bir hafta boyunca kas gevşetici ve ağrı kesici iğnelerle ayak kalmaya çalıştım. Sonunda ağrılara dayanadım ve doktora gittim. Kısa bir muayenenin ardından teşhisi koydu: Burn Out Sendromu*. Kulaklarıma inanamıyordum. Fiziksel hiç bir rahatsızlığım yoktu. Ağrılarıma neden olabilecek hiç bir hastalığım yoktu. Stresten önce beynim sonra vücudum iflas etmişti. Doktorumun bana teşhisten sonra söylediği ilk şey şu oldu: “Artık çalışamazsın. İki haftalık rapor veriyorum, gidip yatıyorsun. Mümkünse deniz kenarında. Buralardan çok uzakta. İki hafta sonra düzelme yoksa tekrar rapor veriyorum.” O bunları söylerken ben kendimi tutamıyordum, hüngür hüngür ağlıyordum. Neye ağladığımı bugün bile bilmiyorum. Ama gözyaşlarımı tutamıyordum, akıp gidiyorlardı.

Doktorun koyduğu teşhise bir türlü inanamıyordum. Ben, bütün hayatını işi üzerine kuran ben, işini hayatının amacı haline getirmiş olan ben, ailesinin en güçlü çocuğu ben, arkadaşlarının her zaman metaneti ve dirayeti ile gurur duyduğu ben, stres gibi lüzumsuz bir nedenden dolayı hastalanmıştım.
Hemen 1,5 yıldır bana destek veren terapistime koştum. Teşhisi doğrulamamasını istiyordum, evet doğrulamamasını ve beni bu eziyetten kurtarmasını istiyordum. Ama sonuç değişmemişti. Kabul etmeliydim KENDİMİ HASTA ETMİŞTİM.

Stres nelere sebep oldu?

İlginçdir ama ancak aradan 2 yıl geçtikten sonra bu hastalığın hayatımı nasıl mahvettiğini net olarak görebiliyorum. Burn Out Sendromu strese bağlı birçok hastalık gibi çok sinsi. Belirtileri ya başka hastalıklar olarak teşhis edilir ya da hasta tarafından görmezden gelinir. Maalesef teşhis konulup tedaviye geçildikten sonra da belitiler devam eder.

İşte size bir kaç örnek:

• Baş ağrısı nedir bilmediğim halde belli aralıklarla şiddetli başağrıları çekiyordum.
• Son derece sağlıklı olduğum halde birden kolite yakalandım. Ardından reflü geldi.
• Saçlarım korkunç bir hızla dökülmeye başladı.
• İşim gereği çok sık davetlere katılmam gerekiyordu. Artık hiç bir davete katılmıyordum. Rutin iş toplantı dışında hiç bir davete katılmıyodum. Üstelik tüm davetlere katılımı son anda iptal ediyordum çünkü kendimde herhangi bir yere gidebilecek motavisyonu bulamıyordum.
• Çocukluğumda beri hafta sonları bile daima çok erken kalkan ben, artık her sabah yataktan kalkmak için adeta kendimle mücadele ediyordum. Bu mücadeleyi yerine getirmem gereken ne ufak iş için bile vermek zorunda kalıyordum.
• Özel hayatım tamamen alt üst olmuştu. Çok istediğim halde hayatıma kimseyi sokmuyordum. Güvenimi tamamıyla yitirmiştim.
• Güvenimi sadece özel ilişkilerimde değil tüm hayatımda kaybetmiştim. Ne kendime ne de herhangi birine güveniyordum.
• Tüm bu yaşananların en kötü tarafı, olayların içindeyken iradenize hakim olamadığınız için müdahale etmenizin neredeyse mümkün olmadığı.
Listeyi daha da uzatabilirim ama kısaca özetlemek gerekirse sosyal, iş ve özel hayatım mahvolmuştu. Üstelik neresinden tutup düzelteceğimi bilemiyordu.

Tedavi sürecim nasıl geçti?

Bu hafta ünlü bir doktorun röportajına katıldım. Bana şöyle bir soru sordu: Sence bir tedavi esnasında hastanın motivasyonuna yüzde kaç pay düşer?” Ben yüzde 60 olarak bir tahmin yaptım ama onun yanıtı “Yüzde 80, gerisi ilaç ve doktorun becerisi” oldu. Bugün geriye baktığımda ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Stresi yenmek istiyorsanız önce kendinizi değiştirmeye hazır olmalısınız. Aksi halde dünyanın hiçbir ilacı, dünyanın hiçbir doktoru size faydalı olamaz. Teşhisten sonra altı ay ilaç tedavisi gördüm. Bu dönemi atlatmamda bana çok yardımı oldu. Diğer yandan terapistimden de destek alıyordum. Ama her ikisi de bana kendi çabamın sağladığı yararı sağlamadı. Ne yazık ki çabalamam gerektiğini ancak bir kaç hafta önce net olarak kavrayabildim. Benzetme yapmak gerekirse ‘Kendime sıkı bir tokat attım’ ve kendi kendime “Bu böyle gitmeyecek” dedim. Neden böyle karara vardığıma gelince. Üç hafta önce birden kilo vermeye başladım, bu sefer 6 kilo verdim, ardından klasik baş ağrısı ve bir gün yine boynum tutuldu. Ama bu kez daha hafif. İşte o gün kararımı verdim. Böyle yaşamaya devam etmeyecektim. Bu karardan sonra önce üzerime garip bir huzur çöktü, sonra yavaş yavaş günler geçtikçe daha iyi olmaya başladığımı gördüm. Hatta iyi olmanın dışında ağır ağır adımlarla da olsa hayatım tekrar yoluna giriyordu. Daha da iyi olması için her gün çabalıyorum ve kendime görevler veriyorum. Görevlerimi yerine getirdikçe de kendimi daha iyi hissetmeye başlıyorum.

Neler öğrendim?

Gelelim bu yazının son ve benim için en önemli bölümüne. Her zaman kötü olayların iyi taraflarını bulmaya çalışırım. Bu nedenle 2 yıldır edindiğim tecrübeler benim için önemli. Stres ile ilgili bir rahatsızlığınız varsa veya çok stresli bir dönem yaşıyorsanız vereceğim tecrübe ile sabit önerilerime göz atabilirsiniz.

Aile her şeyden önce gelir. Biz ailece birbirimize çok bağlıyız. Aramızdaki bu bağ beni defalarca uçurumun kenarından çevirdi. Ailenize önem verin. Onlara daha fazla zaman ayırın. Ailenizle zaman geçirmek size iyi gelecek. Bunun nedeni sevdiğiniz ve sizi seven insanların arasında güven duygunuzun artması. Annenize, babanıza, kardeşinize, eşinize veya çocuklarınıza ayırdığınız zamanı artırın. İş hayatının asla ailenin yerini tutmayacağını bilin.
Ve unutmayın: ‘Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar’ atalarımızın yaptığı muhteşem tespitlerden biri.

Arkadaşlarınızla, tanıdıklarınızla bağlarınızı koparmayın. Çoğu zaman hiç kimseyi görmek istemiyor olabilirsiniz. En yakın arkadaşlarınızın söylediği basit bir kelime bile hakaret gibi gelebilir. Tüm bunlara rağmen canınız istemese bile onlarla görüşün, onlara zaman ayırın. Sosyal bağlar kötü dönemlerde sizi ayakta tutacak en önemli faktörlerden biri. Bu bağları kopartığınız takdirde bir süre sonra kendinizi terk edilmiş hissedeceksiniz. Üstelik bunun suçlusu sizden başkası olmayacak.

Stresli bir dönemde çok küçük bir sorun size dünyanın en büyük derdi gibi görünür. Üstesinden gelemeyeceğinizi düşündüğünüz için gergin ve hassas olursunuz. Bunun sonucunda da olaylara vermeniz gerekenden daha şiddetli veya farklı tepki verirsiniz. Bir sorunla karşılatığınızda önce sakinleşmeye çalışın. Soruna değil çözüme odaklanın. Soruna odaklandığınız takdirde çözümü bulmanız imkansızlaşır. Çözümü bulduktan sonra tekrar sorun çıkmaması için sorunun kaynağını arayabilirsiniz. Buna bir de annemin bana her zaman söylediği bir sözü eklemek istiyorum: “Başında çatın, yiyecek ekmeğin varsa, sağlığın yerindeyse, elin ayağın tutuyorsa bir derdin yoktur. Dünyada ne dertler var. Aç gözlerini etrafına bir bak.”

Hayatınızın önceliklerini yeniden belirleyin. Sizin için hayatta neyin, ne kadar önemli olduğunu bir liste halinde yazın. Hayatınızı bundan sonra bu listeye göre şekillendirin. Listeyi hazırlarken bazı şeylerin telafisinin mümkün olmadığını unutmayın. Hiçbir iş çocuğunuz ilk adımına, ilk kelimelerine şahit olmak, eşinizle güzel bir akşam paylaşmak kadar önemli değil. İşiniz hayatınızın daha önemli olan kısmına engel oluyorsa çalışma temponuzu değişitirin.

Kendinize ne kadar zaman ayırdığınızı gözden geçirin. Dinlenmek, bakım, hobi gibi sadece sizi ilgilendiren uğraşlar için ne kadar zaman harcadığınıza bakın. Eminim düşündüğünüzden daha azdır. Bu durumu hemen değiştirin. Uzun zamandır yapmak istediğiniz ama bir türlü fırsat bulamadığınız bir hobiniz, uğraşınız veya işiniz varsa hemen harekete geçin. Yarın beklersen, o yarın hiç gelmez. Dante’nin bu konuda güzel bir sözü var: “Bugünün bir daha asla doğmayacağını düşünün.”

* Burn Out Sendromu nedir?

İngilizce 'bütünüyle yanmış' anlamına gelen 'burn out' ifadesi vücudun fiziksel ve ruhsal olarak çökmesi demek oluyor. Bu sendrom sürekli stres altındaki kişilerde görülüyor. Bunlar işlerine gereğinden fazla bağlıdır ve en mükemmel şekilde yapma kaygısı ile kendilerini aşırı derecede zorlayıp baskı altına sokarlar. Bundan dolayı da kendi ihtiyaçlarını bile gözden kaçırabilirler. Yorgunluk ve ilgisizlikle başlayan 'burn out sendromu' uzun süre kendini saklayabiliyor. Bu hastalığa yakalananlar kendilerini çok çalışıyor, ama bunun sonucunda hiçbir şey elde edemiyor zannederler. Ayrıca meydana gelen bu belirtiler kişi tarafından önemsenmezse hastalık mide, kalp ve sırt ağrısı başta olmak üzere birçok probleme de neden olabilir. Hastalar çoğunlukla gergindir ve rahatlamaya ihtiyaç duyarlar. Bu kişilerin yaşamlarında kendilerini rahatsız eden sorunları fazla düşünmemeyi ve başka şeylere de yönelmeyi öğrenmeleri gerekir. Bu yüzden de 'burn out sendromu’ tedavisinde ilk önce nedenler konuşularak ortaya çıkarılıyor. Daha sonra da ilaç ile tedaviye destek veriliyor.

:Tüpbebek

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Darüşşafaka Bağışlarınızı bekliyor

ONLAR BİR ZAMANLAR SEKS SEMBOLÜYDÜ