Tek Yumurtam; Oğlum

İstanbul (Mayıs 2009)

Bir psikoloğum. 10 yıllık evliyim. Şu anda 2.5 yaşında bir oğlum var. Aynı zamanda Bahçeşehir de He-Ce anaokulunun sahibiyim.

7 yıl kısırlık tedavisi gördüm. Sizlerle deneyimlerimi, hislerimi paylaşmak için buraya da yazdım. Günümüzde hala bu konuların kişiler için tabu olduğunu, diğer hastalıklar gibi rahat konuşulmadığını biliyorum. Ben gönüllü konuşmacıyım. Bütün o yıllarda da konuştum, paylaştım... Kaç yumurtam olduğunu, döllenip döllenmediklerini... Yumurtaların tutunup tutunmadıklarını herkes bilirdi. Şimdi de anlatmaya, paylaşmaya devam ediyorum. Aynı zamanda okudum, araştırdım.Bilgi sahibi olmak için çaba sarfettim. Tüp bebek böyle bir şey olabilir miydi acaba?

1998'de evlendiğimde 30 yaşındaydım. Yaştan bahsetmek gerekli çünkü yaş önemli bir faktör. 1999 da ilk muayeneyi olduk. 2000'de ilk tüp bebek tedavisi denendi. Sonuç olumsuz!

Hastanenin açıkladığı neden : Çünkü inhibin hormonum az salgılanıyor yani yumurta rezervim azalıyor.. Bu da erken menopoz demek. Yıkıldım, alt üst oldum, suçlandım, hastaneye karşı öfke doluydum. -Hala o hastaneyi kullanmıyorum.- Kendimi yararsız biri gibi hissediyordum. Bu arada TV'deki bebekli her şeye ağlıyordum. En acı tecrübem oldu, çünkü en acemi, en bilgisiz dönemimdi. Sanki, hastane ekibi bir fabrikanın seri üretimindekiler gibi duygusuzca davranıp defolu ürünleri kenara ayırıyorlardı. Sabah akşam hormon iğnesi oluyordum. Daha emin olur diye hastaneye gittim her gün. Bu da her gün kuşkuyla, endişeyle bakan insanlarla yüz yüze gelmek demekti, canımın yanmasının yanında. Bu kararımın yanlış olduğunu anladım.

Zaten yıllar içinde tıp ilerlemiş anne adayları kendi iğnelerini kendileri kolaylıkla yapar olmuşlardı. Bu arada bir yığın -sayısını hatırlamıyorum- aşılama tecrübesi geçirdim.Hepsi olumsuzdu. Bir kez de yumurtalıklarımda kist görüldüğü için laparoskopi yapıldı.

Bahçeci ekibiyle tüm bu olumsuzluklardan sonra tanıştım...

Öncelikle, yaşanan olumsuz tecrübelerle geçen 4 yılda bilgi olarak donanmıştım. Fizyolojim hakkında bilgi sahibiydim. İlaçları, etkilerini, nasıl kullanıldıklarını, vücudumun tepkilerini vs. her şeyi ayrıntılı biliyordum. İkincisi herkese güvenilmeyeceğini öğrendim; yani güvensizdim. Üçüncüsü tepkiliydim. A dense B ile cevap veriyordum. Bahçeci ekibi; ne çok ümit vaat etti, ne de çok ümitsizlik...

Durum neyse oydu. Benden de bunu bu şekilde kabullenmem istendi. İletişimimiz dolaysız ve açıktı. Kimse kimseyi suçlamıyordu. Sadece önceliklerimiz ve hedefimiz aynıydı. Yanında; "elimizden geleni yapacağız" vaadi.

Natural siklus takibi yapılacaktı. Çünkü vücudum hormon iğnelerine cevap vermiyordu sadece acı çekiyordum. İğneleri zorunlu zamanlarda oldum. Daha çok takip ve zaman gerektiren bir tedavi şekli. Doktorum "ben takip ederim" dedi.Ben de gidip gelmeyi kabul ettim. Adet olduktan sonra 10.günde gidiyor yumurta takibi yapıyorduk. Yumurtam bazen olgunlaştı, bazen olgunlaşmadı. Bazen çatladı, bazen çatlamadı...Vs, vs...

2004 yılında nihayet gebe kaldım.Çok mutlu olduk. Ama 12. haftada hamileliği sonlandırma kararı aldık. Çünkü bebek Edward's sendromluydu. Kalp dolaşım sistemi sakat doğacak en fazla 1 yıl yaşayacaktı. Zor bir karardı. Herkesin doğum yapmaya gittiği ve bebeğini kucağına aldığı doğum katına ben kürtaj olmak için gittim. Annemin beni, ilk kızını doğurduğu günde ben, ilk bebeğimi, kızımı, yani cenini hastane laboratuvarına verdim.

İşte o gün bir şeyi çok istemekle, bir şeyin sağlıklısını ve hayırlısını istemek arasındaki farkı acı tecrübeyle öğrendim. Hayat devam etti. Etmeliydi...

Çocuksuz bir kadın olmayı kabul ettim...

Bu olayın ardından duygusal boşluğu çalışarak kapatmaya karar verdim. Kendime iş ile ilgili farklı yön verdim. Ne hayata, ne çevreme küstüm.Tam tersi tatile giderken çocuklu arkadaşlarla gittim. Çocukları sevmeye devam ettim. Doktorlarımı, Bahçeci ekibini komşuma tavsiye etmiştim. O hamile kaldı ve ben onunla vakit geçirdim, konuştum...

Sadece bir şeyi bıraktım. Doktora gitmeyi!

He-Ce yuvayı devir almış, işime konsantre olmuş ,yoğun bir şekilde çalışıyordum.10 gün arayla adet oldum bir terslik mi var acaba diye doktoruma başvurdum. Muayene sırasında söylediklerini unutmuyorum. Doktorum, "Nurcan çok kaliteli 2 yumurta görüyorum, bence bunları takip etmeliyiz."

Kaybedecek birşey yoktu kabul ettim.

Dr. Süleyman Bey'in gözleri...

Evet bir bakışta söyledi Dr. Süleyman. O kaliteli yumurtanın biri şimdi benim oğlum; Bora.

Yumurta vermeye gittiğimiz sabah kar yağmıştı. Önde kar kazıyıcı arkada biz, TEM'de gittik. Eşime "ne güzel sabah sabah uyuyacaktık, boşuna gidiyoruz" dedim.O da, "biz elimizden geleni yapalım gerisi Allah'a kalmış" dedi. O böyle düşünmeseydi ben çoktan pes etmiştim.

3 ay hamile olduğumu kabullenemedim. Doktorum, "elinizdeki ultrasonlara da mı inanmıyorsunuz" diyordu. Eşim doğuma yakın kabullendi ama biz öyle filmlerdeki gibi "hamileyim olee" çığlıkları atıp sevinemedik. Doğum 1 ay erken oldu. Kontrole gittiğimde doğuma alındım. Ameliyathaneye giderken ağlamaya başladım ve 40 gün hep ağladım.

Tedavi yıllarında çevremdeki yakınlarım iyi niyetleriyle bana yumurta verebileceklerini söylemişlerdi. Bunu ciddi düşündüğümde istemediğime karar verdim.Çocuğumun gözleri benim gibi baksın istedim. Başka bir yumurta olursa onun gibi bakar diye düşündüm.

Şimdi oğlum,''bana göre'' benim gibi bakıyor.

Bundan yıllar önce internet sitelerindeki başarı öykülerini okur ve ağlarken birgün böyle bir öykü yazacağımı tahmin etmiyordum.

Bu tedavileri gören bütün hanımların o kadar çok ortak yönü var ki...

Öncelikle hepimizde çok güçlü ‘’ Anne olma ‘’ isteği var.

Hepimiz birçok güçlüklerle karşılaştık ama bir şekilde devam etme cesareti ve gücü gösterdik.

Hepimiz hem fiziksel hem duygusal acılar çektik.

Birçok ameliyat, ameliyathane, ilaç, doktor, hastane .... tecrübemiz oldu.

Yalnızdık, bizi kimse anlamıyordu. Çoğu zaman yetersizlik hissediyorduk.

Kimi zaman kendimize , bütün bu acılara değer mi diye sorduk.

Acaba , Hangi duygu bizi bu acılara katlanabilir kıldı ?

Hangi duygu kendimizi dipte hissettiğimizde bile ayağa kaldırdı ?

Hangi güçlü duygu, hangi güçlü amaç bizleri yalnız bırakmadı ?

Cevabı hepimiz biliyoruz. O hep yüreğimizde, beynimizde, benliğimizde vardı. ‘’ Annelik, Anne Olmak ‘’ duygusu.

Şuna inanıyorum ki dünyadaki hiçbir kuvvet ‘’ Bir çocuğun Annesi olma mutluluğumuzu ‘’ elimizden alamaz.

Eğer Cennet annelerin ayağının altında ise, benim cennetim bacaklarımın arasında dolaşan çocuğum...

:bahcecitüpbebek

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Darüşşafaka Bağışlarınızı bekliyor

ONLAR BİR ZAMANLAR SEKS SEMBOLÜYDÜ